Canın çok istediğinde, rüzdaga kapılıp dolu dizgin gitmek mi gerek, yoksa hesaplarla, sorunlarla boğuşup ürkerek kalmakmı durduğun yerde?
Dolu dizgin gitmek mi arzuların arkasından, yoksa kalmakmı her zamanki yerinde? hangisi hata? Yoksa hata yokmu hiçbirinde?
“Aşk aldatıcı bir duygudur.İhtiyaçtan doğar ve sanaldır. Mantığı yoktur, o yüzden verdiği keyifler geçicidir.Aşkın grafiği sürekli yukarılara çıkmaz.O kadar yanıltıcıdır ki, zorluklarla beslenir, zorluk çekip gittikten sonra, kavuşur kavuşmaz aşk biter.Kişiler bir süre daha kendilerini kandırmayı sürdürürler, aşkın delik deşik olduğunu anladıklarındaysa, yumruk yemiş gibi olurlar, mutsuzluk böyle başlar”
O yoğun duyguları, çıldırtıcı keyfi kaçgün olursa olsun yaşamaya değmez mi? Yaşadığımız anlardan başka sahip olabileceğimiz neyimiz var?
sahip olduğumuz bir iç huzurumuz, güvenliğimiz, üzmememiz gelen sevdiklerimiz var. Sorumluluk denilen çok önemli bir kavram
Sevdiğimiz kişiler, biz nerede ve nasıl mutlu oluyorsak buna razı olmalı kendi üzüntüleri pahasına, gerçek sevgi budur. Sorumluluk ise, kendini feda noktasına gelmemeli.Kendimize karşı sorumluluğumuz değilmidir bizi özgür kılan? Bize sorumluluklar yükleyerek özverili olmamızı bekleyenler,özveriye bir de sınır çekmelilerdi.
Aşk kalıcı değildir.Aşk biter.Ama tüm zorluklara karşın, aşk için çekip gidenler de güçlü kişilerdir. hem güçlü, hem bencil.
Bencillik fena birşey değildir, başkalarını üzmemek için kendini üzüyorsun, o başkaları da sıkıntılarını nasıl olsa unutacaklar, belki de daha doğru bir hayata koşacaklar.
Have your say!