Güneş almayan tek odalı bir dairede, bir başıma kalıyorum. Bu aynı zamansız geliveren bir cinnet kadar sıkıcı… Penceresi okulun tuvaletine bakan odamda, nefes almakla almamak arasında gidip geliyorum. Bu keskin sidik kokusu kadar cebimi delip geçecek keskinlikte bir kira ödüyorum bu karanlık yuvası eve.
Tek başına bir evde kalmak… Hele ki bayansanız arıza çıkaranlar artar da artar. Şehrin samimiyetsizliği, taşradan geldiğimden olacak daha da gözüme batıyor. Tek odalı evi yutturdular bir güzel bana, neymiş efendim: “stüdyo tipi daire”ymiş. Ne stüdyosu, bildiğin tek odalı ev işte. Stüdyo olunca da kira artıyor. Etiketler fiyat artırıyor bu şehirde, fiyat da can yakıyor.
Bu evi nasıl tutmaya karar verdim ben de bilmiyorum. Musluk damla damla çaresizlik akıttığında can sıkar, sinir bozar. Bir de baktım ki, damla damla akıtan musluk yüzünden ortalığı sel almış. Çaresizliğim, bu daireyi bana saray gösterdi. Okulun tuvaletinden yayılan sidik kokusunu parfüm, rutubet kapmış duvarı ise mozaik kaplı bir tarihi eser zannetmişim. Normal kafayla düşünememişim herhalde. Bu fiyata, bu evi kiraladım. Maaşımın yarısından biraz fazlası… Yaşamak şimdi biraz daha zor.
Bir gece üst katların birinden gelen çığlıklar, ya pis bir işkenceye, ya da kanlı bir cinayete tanık oluyordu. Tiz kadın çığlığı… Tüyler ürpertici, aynaları çatlatacak kadar sivri ve kulak kesecek kadar da keskindi. Ancak apartman en sessiz günündeydi. Sanki bir tek çığlıkların geldiği dairede insan vardı, bir de benim zavallı evimde… Korkmaya başladım çünkü çığlık atan kadın, bir o tarafa koşuyordu bir bu tarafa… Bir ara yere düşüyor, sonra kalkıp gene koşuyordu. Fakat çığlık hiç kesilmiyordu. Bir ara hıçkırıklar, çığlığı susturdu. Yalvarırcasına bir şeyler söylüyordu kadın. Lanet olsun ki, kadının dediklerinden hiçbir şey anlayamıyordum. Bir ara elim, polisi aramak için telefona bile gitti. Aklımdan binbir türlü şey geçiyordu. Bir…Eve hırsız girmiş olabilirdi, kadın onları gördüğü için hırsızlar arkalarında tanık bırakmak istememişti ve kadını öldürmeye çalışıyorlardı. İki… Kadın kocasını aldatmıştı. Adam da bunu öğrenip zıvanadan çıkmış ve elinde bıçakla kadının üzerine yürümüştü. Ve daha neler neler… Ama çığlık kulağıma doluştukça, ben hikayeler yazıyordum aklımda. Bir süre sonra temelli kesildi sesler. Ne bir tıkırtı, ne de konuşma… Sandalyemde her an kalkacakmış gibi otururken, masamın üstündeki saatin tik taklarıyla baş başa kaldım. Saat, yatağa iteleyerek yatırdı beni. Çok geç olmuştu. Ama ben gene de her an yeni bir şey duyacakmışım gibi sessizce yattım yatağa, usulca sokuldum. Uyuyakalmışım sonrasında.
Apartmanımızın bir de kapıcısı var. Giriş katındaki dairemin hemen yanındaki bir odada, sabah işbaşı yapıp akşam 5`te ayrılıyordu. Sabah darmaduman uyandım. İşe geç kaldım. Akşam eve döndüğümde kapıcıyla karşılaştım. Geçen gece yukarı katta olanları anlattım. Gülümsedi ve rahat bir şekilde: “Abla, sen o kata hiç çıhma bence. Orda deli bi gadın var, hep saçmalar öyle. Kulaklarını tıka otur. Sinir grizi miymiş ne ondan geçiriyomuş. Gocası öyle dediydi bana. Arada o dairede oturan deli kadın gelip garibik şeyler söyler bana. Hiç bulaşma derim.” İçim biraz olsun rahatlamıştı. Artık geceleri çığlığı duymamak için televizyonun sesini açtım mı, tepemdeki koşuşturma benim için problem olmaktan çıkıyordu. Ertesi gün işe gitmek için evden çıktım fakat apartmanın içi kedilerle doluydu. Sokak kapısı açık kalmış, kediler de herhalde üşüdüklerinden içeri doluşmuşlardı. O gece çok hasta oldum. Burnum tıkandı, ateşim çıktı. Nane-limon yaptım, ıhlamurlar kaynattım; ama hiçbiri işe yaramadı. Son çare, bir bardak suyla antibiyotiği dayadım.
Gece kadın gene azdı, kocasıyla bağırışmaya başladılar. Sinir bozucu kavga soluksuz devam ediyordu. Kadın “Yalan!” diye haykırırken, adam da “Delisin işte, deli!” diye diretiyordu. En sonunda dayanamadım, kapı deliğinden baktım. Hatta yukarı çıkıp, sesten rahatsız olduğumu da söyleyecektim. Ne bu ya! Her gün aynı keşmekeşi çekmek zorunda mıydım yani! Tam ayakkabılarımı giyip, kapıya çıktığım sırada, kapıcının merdivenlerden indiğini gördüm. Sanki bir kabahat işlemiş gibi parmakucunda yürüyordu. Beni görünce daha da büzüldü, mazeret aradı sanki kendine: “Abla Rüstem Abi beni çağırmıştı da, elektrik girişinde bir problem varmış, onun için geçe kalmıştım.” Kurtlanmıştım. Neydi yani şimdi bu adamın yaptığı? Gecenin bu saatinde burada ne işi vardı? Vazgeçtim üst kata çıkmaktan. Zaten sesleri de kesilmişti. Herhalde kavga ederken uyuyup kalmışlardı.
Sabah kalkınca ilk işim burnumu silmek oldu. Halsizlik bir yana, burnum durmadan akıyordu. Hele halkla ilişkiler departmanında çalışınca burun tıkanıklığı, hem komik sesler çıkarmama sebep , hem de aralıksız peçete takviyesine… İş için hazırlanıp evden çıktım. Kapıyı kilitlemek için arkamı dönmüştüm ki, biri arkamdan yanaşıp, bacağıma vurdu. Önce korkudan bakamadım, sonra yavaşça arkamı döndüm.