An gelir,hiç bilmediğiniz bir şehrin,hiç bilmediğiniz sokaklarından birinde
bulursunuz kendinizi…
Sanki çok öncelerden tanışıyormuşsunuz gibi hissedersiniz nedense…
Yağmurunda ıslanmış,güneşinde ısınmışsınız gibi gelir…
Sanki toprağının kokusu mevsimler öncesinden sinmiş gibidir belleğinize…
Nereden geldiği konusunda hiçbir fikriniz olmadığı halde,sıcak ekmek kokusu ve
tatlı tatlı size yön işaret eden bi çift kara gözün peşinde sürüklenir
buluverirsiniz kendinizi…
Herşeyi inkar etmek geçer içinizden…
Yaşananı,yaşanmayanı,olanı,olmayanı,gid
eni,kalanı,kıranı,kırılanı…
Hiçbir an’a tarih atmak istemezsiniz…
Yaşadıklarınızla, yaşayacaklarınız arasında bi (-) oluverir zaman…
Her yaşam kendi içinde özel bi hikayedir diye
yinelersiniz içten içe…
Ve,kendinize ait hikayenizin içerisindeki en anlamlı cümlenin sonuna
konulmuş,küçük ama çok şey ifade eden o (.)’yı tam da
konulması gereken yere koyduğunuzu düşünürsünüz…
Güneşin doğarken ki o en nazlı haliyle ilk siz kucaklarşırsınız…
Batarken bıraktığı kızıllığa ilk siz bulanırsınız…
Anlatmak istesenizde anlatamayacağınız, anlatsanızda,kimselerin
anlayamayacağı kadar özelleşir bi dilim zaman avuçlarınızda…
Artık masum bi teslimiyet halindedir hücreleriniz…
Ya kelimeler tam oturmaz anlatmak istediklerinizin üzerine,ya da belkide
susmaktır zaten o an’ın en güzel tasviri…
Bi parça kağıt ve kaleminize yönelirsiniz küçük bi not alabilmek adına…
Onca hissedilenden sadece bikaç çiziktir ortaya çıkan kağıt üzerinde…
gülümsersiniz…
Nasılda size aittir…
Baksalar da göremeyecekleri,görselerde bi anlam yükleyemecekleri kadar size
aittir çizgileriniz…
Gitme vaktidir artık…
Düşlerden gerçeğe kopyalamaya çalışırken kendinizi,
Bi sırrı saklar gibi saklarsınız paylaştıklarınızı…
Hayatın sırrının an’larda saklı olduğunun altı yeni,yine,yeniden çizilir
düşüncelerinizde…
An gelir,
Hiç bilmediğiniz bi şehrin,hiçbilmediğiniz o el değmemiş sokaklarından
birinde ”KENDİNİZİ BULURSUNUZ”
Have your say!